Ar-ge



İlacın keşfi : İlaç adayı  m o l e k ü l l er farmakolojik  ö z e l l i k l e r i ne  g ö r e seçilir.

Preklinik dönem:  D e n e y hayvanları ve in vitro çalışmaları içerir  ( t o k s i s i te testleri, farmakok i n e t ik analizler  ve  f o r m ü l a s y on geliştirilmesi gibi).

Klinik dönem: Sağlıklı  g ö n ü l lü ve  h a s t a l a r da  p r e k l i n ik  a ş a m a d an  g e ç en bileşikler etkinlik ve  a d v e rs  e t k i l er  a ç ı s ı n d an test edilir.

            Faz I: Amaç; ürünle ilgili güvenilirlik verilerinin toplanması, doz aralığının saptanması, tolerans ve farmakokinetik özelliklerin incelenmesidir. Bir seri dereceli olarak artan tek doz uygulamaları yapılır. Çalışmalar genellikle sağlıklı gönüllülerde yapılır. Denek sayısı 20-80 arasındadır. Bu çalışmalar ortalama 1-1.5 yılda tamamlanır. Bu     fazın    ana      amacı  "güvenilirlik"tir.

            Faz II: Amaç; ilacın etkinliğinin hastalarda belirlenmesi, yan etki profilinin araştırılması ve doz-cevap verilerinin toplanmasıdır. Çalışmalar hedef hastalığı olan 100-300 hasta gönüllüde yapılır. Bu çalışmalar genellikle açık ve çok katı protokollerle uygulanır. Bu fazdaki çalışmaların tamamlanması ortalama 2 yılı alır. Bu fazın ana amacı "etkinlik          ve        güvenilirlik"tir.
            Faz III: Amaç; ürünün klinik etkinliğinin ve yan etkilerinin daha geniş bir hasta popülasyonunda değerlendirilmesidir. Hedef hastalığı olan 1000-3000 hasta gönüllü bu çalışmalarda yer alır. Çalışmalar genellikle çok merkezli, çok uluslu, randomize ve çift kör olarak planlanır. Klinik çalışmaların bu fazının tamamlanması 3-4 yıl sürer. Bu fazın ana amacı "etkinliğin kanıtlanması ve yan etkilerin            izlenmesi”dir.
Faz III çalışmalarda yeterli veriler elde edildikten sonra ürünün ilaç olarak kullanılabilmesi için "onay" alınması gerekir. Bunun için Amerika Birleşik Devletleri'nde FDA'ya "New Drug Application (NDA)" başvurusu yapılması gerekir. Benzer başvuru Avrupa Birliği için "European Medicines Evaluation Agency (EMEA)"e yapılır. Bunlar dışında ise her ülkenin yasal olarak sorumlu olan kuruluşuna gerekli başvuruyu yaparak onay alması gerekir. Onay alınma süresi FDA'ya yapılan başvurularda ortalama 1,5 yıldır. Bu süre 1997'de 16,2 ay olarak belirlenmiştir. Ürünün onayı alındıktan sonra ilaç olarak kullanımınasbaşlanabilir.
            Faz IV: Ürün ilaç olarak kullanılmaya başlandıktan sonra yapılan klinik çalışmalar Faz IV çalışmalar olarak kabul edilir. Bunlara genel olarak "postmarketing surveillance" çalışmaları adı verilir. Bu çalışmaların ana amacı "uzun süreli güvenilirlik" verilerinin toplanmasıdır. Klinik çalışmalar sırasında ortaya çıkmayan yan etkiler bu araştırmalar sırasında rapor edilebilir. Bunun yanı sıra; ilaçla veya kullanıldığı hastalık ve hasta grubu ile ilgili ekonomik çalışmalar ve yaşam kalitesi çalışmaları bu fazda uygulanabilir.

İlaç geliştirme süreci ilacın patent ömrü boyunca sürer. İlaç kullanıma girdikten sonra yeni endikasyonlarda kullanılması için yapılan çalışmalar Faz III çalışmaları olarak kabul edilir ve aynı kurallara uyularak yapılır. Yeni doz ve formülasyon geliştirilmesi de onaydan sonra araştırılabilir. Bütün bunlar "evergreening" adı altında yapılan çalışmalardır.

İlaç geliştirme süreci ilacın patent ömrü boyunca sürer. İlaç kullanıma girdikten sonra yeni endikasyonlarda kullanılması için yapılan çalışmalar Faz III çalışmaları olarak kabul edilir ve aynı kurallara uyularak yapılır. Yeni doz ve formülasyon geliştirilmesi de onaydan sonra araştırılabilir. Bütün bunlar "evergreening" adı altında yapılan çalışmalardır.


Bilgen Başgut, Nurettin Abacıoğlu
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı

İlaçta Araştırma-Geliştirme:Tanım
Tedavide kullanılan yeni ilaçlar ve gelecek öngörüleri, ilaçta araştırma ve geliştirme (AR-GE) kavramının tanımıyla ve aynı zamanda bu sürecin tarihiyle ve yönelimleriyle ilgilidir. Öncelikle saptanması gereken husus, AR-GE’nin, tedavide kullanılacak yeni ilaçların keşfinin anahtarı olduğudur. AR-GE tedavide kullanılacak, endikasyon alanı ya da alanları hedeflenmiş yeni moleküllerin keşfinden, bunların etkin ve ruhsatlı bir ilaç formu olarak sağlık otoritesince tanıması ve denetlenmesini içeren her türlü yöntem ve uygulamayı içinde barındıran bir süreçtir.
Tanımla ilgili bu süreçler dizge ve bütününün diğer ayrıntılarına aşağıda yer alan “AR-Ge çalışmaları” bölümünde değinilecektir.
İlaçta Buluşlar ve Kronolojisi:
İnnovatör ilaç firmaları, uluslararası karakteristiklerinin bir parçası olarak AR-GE (Araştırma-Geliştirme) çalışmalarının özellikle II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana geliştiğini belirtmekte ve farmasötik AR-GE alanındaki yatırımların artmasının, 20. yy’ın ikinci yarısından bu yana sağlıklı yaşamın gelişmesine de katkıda bulunduğunu öne sürmektedirler. İlaç geliştirme çalışmalarının amacını açıklarken de, çeşitli hastalıkları tedavi edebilmek, yaşam kalitesini ve süresini artırmak olarak prospektif hedefleri önlerine koyduklarını ifade ederler. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) istatistiklerine bakıldığında, 2000 lere varan son 30 yıl öncesinde poliomyelitin binlerce okul çocuğunun hayatını etkilerken, bugün tüm dünyada kökünün büyük ölçüde kurutulduğuna dair kayıtlar bulunmaktadır. İnnovatör firmalarca kamuya yapılan açıklamalarda, 10 yıl önce AIDS hastalığında kullanılabilecek bir ilaç yokken, bugün yaşam süresini uzatan tedavi olanaklarının bulunduğu hususu tekraren duyurulmaktadır.
İlaç AR-GE çalışmalarının tarihsel perspektifi içerisinde ne olup bittiğine bakmak için, 20 yy.’ın bütününe bakmak gerekmektedir. Sanayii devrimi ile beraber 19. yy.’ın sonlarında ilaç havan üretiminden çıkmaya ve Fordist üretim tarzına dönük fabrikalaşma sürecine girmeye başlamıştır. İşte bu üretim süreç ve teknolojisinde meydana gelen değişiklikler ve bu değişiklikleri gerçekleştirecek yeni yatırım sermayesinin yaratılması zorunluluğu ile pazarda kar etme dürtüsü ilaç firmalarını üretimcilikten yeni ilaçların bulunmasına doğru yeni bir hareketlenmeye yönlendirmiştir. Aşağıdaki şekil bu tarihsel süreç ile beraber 21. yy.’ın başlangıcına dönük bir projeksiyonu göstermektedir.
İlaçta buluşların, gelişim çizgisi içerisinde ve günümüze ulaşan yöneliminde, başlıca dört aşamanın bulunduğu görülmektedir. Bunlar aşağıda sırayla verilmektedir.
19. yy. sonu ile 20. yy.’ın başlangıcı Rastlantısal Gözlem Dönemi (RGD) olarak anılmaktadır. Rastlantısal gözlemler bazı çok önemli ilaçların keşfinde ve geliştirilmesinde önemli rol de oynamıştır. Bu dönemde yeni ilaç ya da grubu olarak başlıca kazanımlar arasında aspirin, sülfonamidler ve antibiyotikler bulunmuştur. Klasik örnek Fleming’in 1928 yılında penisilini keşfedişidir; bu gözlem antibiyotik tedavisinin başlangıcını oluşturmuştur. Bazı ilaçların ise yan etkileri incelenirken rastlantısal olarak başka bir hastalığın tedavisinde kullanılabileceği de keşfedilmiştir. Antibakteriyel olan sülfonamidlerin oral antidiyabetik olarak kullanımı, tifo tedavisi için kullanılan sülfonamidlerin hastalarda yan etki olarak kan şekerini düşürmelerinin saptanmasıyla bulunmuştur.


1940 ların başlangıcı Doku Biyokimyasına Odaklanma Döneminin (DBOD) de açılışı olmuş ve bu dönemde antihipertansif ilaçlar, trankilizanlar, antiaritmik ilaçlar, beta blokerler gibi çeşitli farmakolojik gruplara özgü keşifler yapılmıştır. 1952’de Rauwolfia serpentina bitkisinden rezerpinin izole edilmesi ve hipertansiyon tedavisinde yaralı olduğunun gösterilmesi ile bitkiler üzerindeki ilaç keşif ve geliştirilme çalışmaları hızlandırılmış olmasına rağmen, doğal kaynaklardan etkin bileşiklerin ayıklanabilmesi için biyolojik sistemler üzerinde yapılan araştırmaların çok uzun zaman alması ve pahalı olması sentez yoluyla yeni bileşiklerin üretilmesine yol açmıştır ve bu sayede çok sayıda ilaç tedavi alanına girmiştir. Günümüzdeki yeni ilaçların çoğu ilaç firmaları tarafından araştırma ve geliştirme çalışmaları sonucunda üretilmiş orijinal bileşiklerdir.
1970 ler Hücre Biyokimyasına Odaklanma Döneminin (HBOD) başlangıcını oluşturmuştur. Özellikle kanser tedavisine yönelik ilaç araştırmalarının yoğunlaştığı bir dönem olarak bilinmektedir. Moleküler Yapılara Odaklanma Dönemi (MYOD) ise, görece yeni dönem çalışmalarını içinde barındırmaktadır. Özellikle insan genom haritasının çözümlendiği 2000 ler, tedavi alanlarında kullanılan yeni ürünlerin gündeme gelmesine neden olmuştur.
AR-GE Çalışmaları:
İlaç sanayiinde AR-Ge çalışmaları yukarıda verilen tanıma uygun başlıca iki açıdan incelenebilir. Bunlardan birincisi, ilaç üretiminde uluslararası sanayii yapılanmasının bir aracı olarak AR-GE çalışmalarını inceleme gerekliliği ve ikincisi de AR-GE çalışmalarının yöntemine ilişkin teknik açıklık getirilme zorunluluğudur.
Birinci açı bakımından değerlendirildiğinde, AR-GE çalışmaları ilaç sanayiinde çokulusluluk nedeni olarak olarak karşımıza çıkmaktadır ve AR-GE süreci “rekabete yönelik buluş” süreci olarak da tanımlanmaktadır. Bu sürecin başlıca 2 özelliği bulunmaktadır. Bunlar a) temel bilimsel bilgi üretim ve geliştirilmesi ve b) AR-GE çalışmalarıyla, rekabet stratejisi işlevinin sağlanmasıdır. AR-GE sürecinin amacı, ilaçta bilimsel araştırma yapılması ve teknoloji geliştirilmesi ile sistemin yeniden kendisini üretiminin dolayımlı olarak gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu bağlamda da, ilaçta a) sürekli yeni ürün geliştirmek, b) bu ürünlerden daha iyileri (etkinleri) ya da taklitleri yapılıncaya değin “tekel karları” elde etmek, amaca uygun olarak temel strateji hatlarını oluşturmaktadır. AR-GE çalışmaları tekel karını maksimize etme amacına yönelik olmakla beraber bu karı elde edinceye değin bazı riskler taşır. Bu risklerin başında genel neden olarak araştırma faaliyet ürününün (bilgi) kamu malı olma özelliği bulunmasıdır. Özel nedenlere bağlı riskler olarak da AR-GE çalışmalarının a) zaman harcatıcı olması, b) çok yüksek masraflı yatırım ve harcamaları gerektirmesi, c) yeni bir kimyasal bileşiğin ilaç olabilmedeki düşük başarı şansı, ve d) rakipler tarafından taklit kolaylığı sayılmaktadır. Bu çerçevede innovatör firmalar AR-GE’nin taşıdığı genel ve özel riskleri azaltmak amacıyla “uluslararası patent sistemi” nin sağladığı korumadan yararlanmaya çalışmaktadır. Patent sistemi ayrı tartışma konusu ve perspektifi oluşturduğu için şimdilik burada içeriğine değinilmiyecektir.
ARGE çalışmalarında yöntem ve bunların teknik açılımlarına bakıldığında da, yeni ilaçların keşfedilmesi ve geliştirilmesinin pahalı ve zaman alan bir süreç olduğu görülmektedir. İlaç geliştirme süresi 4 ana bölümden oluşur: 1) keşif ve araştırma 2) preklinik çalışmalar 3) klinik çalışmalar4) onay ve pazar sonrası denetim. Aşağıda bu süreci tanımlayan bir şekil yer almaktadır.
Klinik-öncesi (preklinik) değerlendirme: Doğal kaynaklardan veya sentez yoluyla ortaya çıkarılan bir kimyasal molekülün insanda denenmeden önce uygun deney hayvanları üzerinde farmakolojik etki profillerinin, toksisitelerinin ve farmakokinetik özelliklerinin denenmesi ile insanlar üzerindeki olası yarar ve zararlarının öngörülmeye çalışılması preklinik değerlendirmenin esasını oluşturur. Bu biçimde yapılan etraflı çalışmalar genelde 2-3 yıllık bir çalışma dönemini kapsar. Binlerce molekül arasında tarama testleri ile ilaç olmaya aday olan molekül/(ler) ayrıştılır ve sonuçta bu aday moleküllerin farmasötik şekil haline getirilmesi araştırmaları yapılır. Deneyler başlıca tarama ve toksisite testleri olarak sürdürülür. Tarama testleri başlıca canlı deney hayvanı, izole organ preparatları ve/veya hücre kültürleri gibi laboratuvar koşullarındaki araştırmalar olarak sürdürülür. Toksisite testlerine gelince bunlar genellikle fare, sıçan (rat) ve kemirici dışı bir tür olarak köpeklerde yapılır. Toksisite araştırmaları doğası ve içeriği bakımından başlıca dört basamak deneyle gerçekleştirilir. Bunlar: i) akut toksisite, ii) subakut toksisite, iii) kronik toksisite ve iv) özel toksisite (teratojenik, kanserojenik, mutajenik ve fertilite üzerine etkiler) incelemeleri olarak gerçekleştirilir. Tüm preklinik incelemelerin temel ve başlıca amacı insanda tıbbi amaçlarla yeterince etkili olacak ve toksisitesi fazla ve ciddi problemler oluşturmayacak bir molekülü insan için öngörüsel bir seleksiyonla ayrıştırabilmektir.
  Dünyada, biyomedikal olarak, yeni ilaç geliştirilmesi ve değerlendirilmesi birbirini ardışık olarak izleyen başlıca ve asal iki basmaktan oluşur.
Bunlar i) Klinik-öncesi (prekilinik) çalışma ve değerlendirmeler ve ii) klinik çalışma ve değerlendirmedir.




Klinik değerlendirme: Yukarıda anlatıldığı biçimde insan üzerinde kullanılabileceği öngörülen aday ilaç molekülleri çeşitli farmasötik biçimlere getirilerek ve ilgili etik kuruldan mutlaka izni alınarak gönüllü sağlam ve hasta denekler üzerinde denenir.
Klinik denemeler başlıca dört basamaktaki dönemsel çalışmalar ile gerçekleştirilir. Bunlar i) Faz I (birinci dönem), ii) Faz II (ikinci dönem), iii)Faz III (üçüncü dönem) ve iv) Faz IV (dördüncü dönem) çalışmalardır.

Tedavide Yeni Yaklaşımlar-Yeni İlaçlar:

Son yıllarda genomik (bir organizmadaki tüm genlerin incelenmesi) ve proteomik (protein profillerinin sistematik analizi) gibi yeni gelişen bilimlerle, ilaç geliştirilmesinde büyük aşamalar   gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Yöntemsel olarak, sağlam ve hastalıklı hücre proteomları ve genomları karşılaştırılmakta ve buna dayalı olarak hedef protein veya genlerin belirlenmesi işlemi öncelikle saptanmaktadır. Daha sonraki aşama ise, bu hedefe yönelik ilaç molekülünün bulunmasıdır. Son dönemde geliştirilen ilaçlar hastalığı yenmek için insan vücudundaki proteinler ve vücut tarafından üretilen diğer maddeler (örn. antikorlar) kullanılarak üretilen ilaçlardır. Bu tür ilaçlar, biyoteknolojik ilaç olarak tanımlanırlar. Günümüzdeki gelişim çizgisi içinde bu ilaçlar kanser, diyabet, hemofili, kalp hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar, multiple skleroz, romatoid artrit ve sistik fibrozis tedavisinde kullanılmaktadır. Biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi daha etkili ve daha az yan etkili ilaçların bulunmasına olanak sağlamaktadır. Ayrıca, örneğin diyabet tedavisinde insülin, kanserli hastalarda eritropoetin gibi bazı hastalıklarda yeterli miktarlarda bulunması mümkün olmayan insan proteinlerinin büyük miktarlarda üretimi sağlanabilmektedir.
Araştırma grubunun hedefi, ilaçların etkin uygulanmasına engel olan ve tıbbi tedaviyi başarısız kılan nedenleri ortadan kaldırmaktır. Bilindiği gibi, doğru hedefe, doğru dozda ilaç tedavisi uygulamanın ciddi zorlukları mevcuttur. Var olan zorluklar arasında, oral yoldan kullanılan pek çok ilacın etkin bileşenleri, kana karışmadan ve önemli ölçüde sindirim sistemi tarafından elimine edilmektedir. Enjeksiyon yoluyla kullanılan ilaçlar ise, hem pahalı hem de insanların kendi kendine kullanımı için uygun değildir. Her iki yoldan ilaç kullanımının ise dozaj dalgalanmalarına neden olabilmesi de diğer önemli mahzuru oluşturmaktadır.
Langer ve arkadaşları, içinde çok sayıda ilaç dolu kanalcığın olduğu ve beraberinde bir güç kaynağı içeren küçük bir bozuk para büyüklüğünde mikroçip’i çözüm olarak önermektedir. Mikroçipe gönderilen elektrik sinyalleriyle kanallardan ilaç içeriğinin kendiliğinden yayılması yeni farmasötik biçimin başlıca özelliğini oluşturmaktadır. Problemin yaşandığı bölge yakınındaki deri altına, yerleştirilen bu akıllı ilaçlarla, aynı anda çeşitli tedavi uygulamalarının hedeflenmiş yörede gerçekleştirilmesi olanaklı kılınmaktadır. Örneğin tümör tedavisinde, kötü huylu hücrelerin olduğu bölgeye, çevredeki diğer organlara zarar vermeden, yüksek dozda toksinler mikroçip yardımıyla uygulanabilecek
Langer, uzun dönemde farmakolojik çipin bugün kullandığımız ilaçların yerini alabileceğini savlamaktadır. Bilim   adamları da, bu programlanabilir akıllı ilaçların, algılayıcı ve mikro işlemcilerle donatılıp, hastanın ilaç alma zamanı, dozajı hatta hastanın bireysel gereksinimlerine göre uygun ilaçların karıştırılıp verilmesi gibi çok sayıda işlem için kullanılır hale getirilmesini planlamaktadırlar. Bu algılayıcılar aynı zamanda hastayı 24 saat izleyen tıbbi monitörler haline de gelebilecektir. Doktorlar akıllı ilaçlardan kablosuz ortamda aldıkları sinyallere göre, hastanın ilaç tedavisi için gerekli verileri elde edecek ve yine gerekli ilaç tedavisini uzaktan kontrol yoluyla gönderecekleri sinyaller aracılığıyla yönetecekler. Böylelikle sık yapılan tıbbi kontroller hem ucuz hem de kolay programlanabilir olacak.

Kanser Tedavisinde Yeni İlaçlar:
Özellikle kanser tedavisinde gündemde olan hedefe yönelik tedavi ile kanser hastalarının kemoterapinin yan etkilerinden zarar görmesi engellenebilmektedir. Kanser tedavisinde yeni yaklaşımlardan biri kanserli hücrenin etrafında yeni damar oluşumunun önlenmesiyle tümörün büyümesini engelemektir. Bu amaçla geliştirilen AVASTIN (bevasizumab) adlı ilaç ABD’de FDA onayı almış ve kalın bağırsak kanserinde ilk seçenek tedavilerden biri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kemik kanserinde meydana gelen kemik kırıkları, erimeler ve ağrılara yol açan metastazlarda bu belirtileri ortadan kaldıran IBANDRONATE adlı ilaç aynı zamanda yeni kemik yapımını sağlaması amacıyla kullanılmaktadır. Kanser tedavisinde yeni geliştirilen kemoterapötik ilaçların yanı sıra kanser aşıları umut vericidir. Örneğin “ras” ismi verilen bir genin mutasyonları baş-boyun ve pankreas kanserlerinin büyük çoğunluğunda görülmektedir ve bu gen, kanser hücrelerinin kontrolsüz büyümesinde rol oynar. Dolayısıyla bu genin ürettiği proteinler gelecekteki aşı tedavileri için çekici bir hedef olarak değerlendirilmektedir. GVAX adlı ilacın akciğer, akut lösemi, prostat ve panreas kanserlerinde aşı olarak kulanılması ile ilgili faz çalışmaları devam   etmektedir. Yapılan araştırmalarda akciğer, pankreas ve baş-boyun kanserlerinde p53 geninin çalışmadığı gösterilmiştir. Bu genin özelliği hasar gören hücrelere intihar etmesini emretmesidir. p53 geni akciğer kanseri olan hastanın tümörüne geri verilirse tümörlü hücreler intihar edecek ve kanser ortadan kalkacaktır. Bu teknik klinik deney aşamasında olmasına rağmen gelecek için çok umut vericidir.
Kanser kemoterapisinin yan etkilerini azaltmak amacıyla yeni ilaçlar geliştirilmektedir. Bu amaçla mide bulantısının önlenmesinde ANZEMET (dolasetron), COMPAZINE (proklorperazin), KYRIL (granisetron), PHENERGON (prometazin), ZOFRAN (ondansetron); kemoterapiye bağlı kronik yorgunluğun giderilmesinde ise PROCRIT (epoetin alfa) ve beyaz kan hücrelerinin sayısının artırılmasında da NEUPOGEN(filgrastim) kullanılmaktadır. Bunlardan sadece ZOFRAN ve NEUPOGEN Türkiye’de bulunmaktadır.
Çeşitli Tedaviler Bakımından Diğer Yeni İlaçlar:
Diğer hastalıkların tedavisi için geliştirilen yeni ilaçlardan birkaçı şunlardır:
Antinöropatik: LYRICA, diyabet ve herpes zoster kaynaklı sinir ağrısının tedavisi için FDA tarafından onaylanan ilk ilaçtır.
Multipl Skleroz: TYSOBRI multipl skleroz (MS) ataklarında kullanılmaktadır. Beyaz kan hücrelerine bağlanarak MS’de bunların beyin ve spinal korda geçmesini engelleyerek sinirde oluşan lezyonları önler.
Oküler Dejenerasyon: MACUGEN ve LUCENTIS; yaşa bağlı oküler dejenerasyonun tedavisinde göz içine injekte edilerek kullanılırlar ve vasküler endoteliyal büyüme faktörüne bağlanarak gözde damarlanmayı engellerler.
Diyabet: MURAGLITAZAR Tip-2 diyabette PPAR proteininin 2 farklı formunu etkileyerek kan şekerini kontrol altına alırken aynı zamanda normal sınırlarda olmayan kolesterolü de düşürür. Dolayısıyla diyabetik hastalarda çifte yarar sağlar.
Antiobesite: ACOMPLIA, kilo kontrolü ilacı olarak geliştirilmiştir. Endokannabinoid sistemi bloke ederek etki gösterir. Beyindeki acıkma merkezini bloke ederek iştahı keser. Acıkma merkezi bloke edilince sigara içme isteği de azalır. Böylece kalp hastalığı riskini artıran iki sağlık problemini (kilo ve sigara) tek bir ilaçla ortadan kaldırmak mümkün olacaktır.
Kalp Yetmezliği: ETOMOXIR, kalp yetmezliği tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilen yeni bir ilaçtır. Faz çalışmaları devam etmektedir.
AIDS: 1-2 yıl içinde Türkiye'de de ruhsatlandırılması beklenen ENFURVIRTIDE, AIDS tedavisinde kullanılmaktadır. Savunma hücrelerini hedefleyerek HIV virüsünün kan hücrelerine girmesini engeller.
Astma: OMALIZUMAD, allerjik astımın tedavisinde kullanılmaya başlanan yeni bir biyoteknoloji ürünü ilaçtır. Amerika’da satışa sunulmuştur.
Alzheimer: Beyin hücre ölümünün engellenmesiyle, hastalıkta geri dönüşüm sağlanmasına yönelik ilaç araştırmaları sürdürülüyor.
Romatoid artrit: Non-Hodgkin lenfoma için geliştirilen ve `rituksimab' (MabThera) etken maddesi içeren ilacın, artritte de antiromatoid olarak kullanımı saptanmıştır.
Bütün bu bahsedilen yeni ilaçlar, henüz Türkiye piyasasında bulunmamaktadır.
Akıllı İlaçlar:
Önümüzdeki yirmi yıl içinde ilaç sanayii çok farklı bir yapılanma içine girme eğilimindedir. Bu eğilim günümüzde kullanılan kutularca ilacı gündelik kullanımdan kaldıracak yeni bir yönelim sağlayacaktır. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)’nden Robert Langer ve ekibi yeni bir ilaç kavramı olan farmokolojik çipler üzerinde yoğun biçimde çalışmaktadır.
Yeni buluşla ilgili ilk denemeler cesaret verici sonuçlar gösteriyor. Geçtiğimiz yıl, Langer ve takımı fare gözü üzerinde yaptıkları deneyde, gözün etrafındaki dokulara zarar vermeden ilaç uygulaması başarıldı. Yine fareler üzerinde yapılan benzeri bir deneyde, akıllı ilaç yardımıyla istenilen miktarda doz verildi. Ancak aracın insan üzerinde denenmesinden önce dizayn edilmesi gereken bir çok tarafı var. Yapılan planlara göre, akıllı ilaçlar klinik deneylerde 2-3 yıl içinde uygulanabilir hale gelirken, piyasalara 10 yıl sonra çıkabilecek.
Akıllı ilaçlarla ilgili bir diğer gelişme de, Ohio'dan Marc Madou ve arkadaşlarının geliştirdiği “ChipRx” modelidir. Langer'in geliştirdiği modele benzer olan ChipRx'in ilaç boşaltım sistemi biraz daha basit ve daha işlevsel gibi görünmektedir.